23 Aralık 2010 Perşembe

ÇALIŞTAY

Sonunda bu da oldu. Evet evet yıllardır dökülen kanların nedeni ortaya çıktı. Diyarbakır’da yapılan Demokratik Özerklik Çalıştayı Kürdistan rezaletini ortaya koydu.

Yapılan bu çalıştayda;

a-Kürt sorununun çözümü için en önemli proje demokratik özerkliktir. Hedefimiz, demokratik özerk Kürdistan’ın inşasıdır. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek “Ortak Vatan” politikalarına dahil olur.

Dikkat edilecek husus;
“Türkiye Cumhuriyeti’nin adı “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti” olacak. Ve Türkiye, Türk-Kürt ortak vatanı olacak”!!!


b-Demokratik Özerk Kürdistan, kendini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir.

c-Türkiye ve Kürdistan’ı ortak vatan olarak görmekteyiz. Yeni Demokratik Özerklik hukuku, yeni Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve AB hukuku tarafından tanınarak yasallığı sağlanmalıdır.

Bölücülük devam ediyor;

d-Öz savunma örgütlü topluma dayanır. Varlığını korumanın olmazsa olmazıdır. Kürtler işgalci ve istilacı güçlerin saldırısından günümüze kadar her türlü işgal ve saldırılara karşı varlığını korumak için öz savunma içinde olmuştur. Şehir, kasaba, mahalle ve köylerinde yaşayan tüm halklar faşist, gerici ve soykırımcı (dedikleri; Türk Ordusu ve Türk polisi oluyor)saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olmalı, toplumsal direnişi ifade etmelidir.

e-Kürtçe’nin kamusal alanda kullanımı sağlanmalı, Kürdistan’ın resmi dili Kürtçe ve Türkçe olmalı. Hizmet dili Kürtçe olmalı. Bölgede ki ekonomik kaynaklar kurulacak olan Kürdistan devleti tarafından kontrol edilmeli vs.vs.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yurttaşı olarak böyle rezalet görmedim. Ülke içinde bir ülke kurulmasının konuşulması demokratikleşmek ise ben demokrat olmak istemiyorum. Bağımsızlık uğruna bu güne kadar dökülen kanların hesabını kimler verecek!
Bu cennet vatanımızın birlik ve beraberliğini istemeyen Atatürk’ün bizlere emanet ettiği laik Türkiye Cumhuriyetinin yıkılması için elinden geleni yapan iç ve dış nifaklar son kozlarını oynamak için arenadalar. Sözüm ona kendini yazar çizer olarak niteleyenler TV. Kanallarında boy gösteriyorlar.

Kanıma dokunuyor kanıma!

Açılım ve Demokratikleşme adı altında her şey allak pullak edildi. Bir sevda peşinde koşanlar Türk ulusu ile oynuyor. Milletin meclisinde, Türk milletinin paralarıyla meydan okurcasına konuşuyorlar. Parçala, böl, yönet bermuda şeytan üçgenini uyguluyorlar. Neymiş efendim sadece düşünülmüş ve tartışılmış. Nasıl bir düşünceymiş bunlar da zafer kazanmış edasıyla açıklamalar yapılıyor. İşsizlik, yoksulluk ve ülkenin bütün sorunları çözülmüş, halkın refah seviyesi yükselmiş de, tek sorunumuz olan kürt sorununu konuşur hale gelmişiz.
Toplumsal mutabakat diye toplumu germeye hiç kimsenin hakkı yok.

Yazık çok yazık!

Bu güne kadar Türkiye Cumhuriyetinin her bir vatandaşı eşit haklara sahip olmadı mı? Yok siz Kürtsünüz de bu haklardan yararlanamazsınız mı dendi? Benim Anadolu’ma, kasabama, köyüme hizmet edildi de, doğu ve güneydoğuya mı hizmet götürülmedi? Kürt vatandaşlar aç, susuz, eğitimsiz deniyor. Peki! Yoksulluk içinde kıvranan bu devlete vergisini ödeyen diğer vatandaşlar ne yapsın?

Yeter artık!
Bu sinsi oyunlarınız ile şehit kanlarıyla sulanmış bu toprakları parçalamaya,
Türkiye Cumhuriyetini bölmeye gücünüz yetmeyecektir…

“Bu memleket dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir var oluşa sahne oldu. Bu sahne en az 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgarıy’la sallandı; beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu sonra onlara alıştı; Onların oğlu oldu. Bir gün o doğa çocuğu, Doğa oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu... Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.” M.Kemal ATATÜRK
23.12.2010

Nermin AYDINLI

7 Aralık 2010 Salı

TOPLUM OLARAK NEREYE GİDİYORUZ?

Günler günleri kovalarken bir oyana, bir buyana savrulan vatandaşın ülkemizde olanlardan haberi bile yok. Geçim derdine düşen yoksul halkı ise hiç mi hiç düşünen yok. Devlet erkanı ise kendi halinde açıklamalar ise çelişki dolu. Biri “emeklinin satın alma gücü arttı” diğeri ise “emekliler açlık ve yoksulluk sınırı altında” olduğunu söylüyor. Kime inanalım, kime dert yanalım. Ah ile vah ile ömrümüzü mü geçirelim. Yoksa peri masallarında olduğu gibi hayal dünyasında mı yaşayalım…

Seçimler yaklaşırken siyasi arenada hızlı gelgitler yaşanmaya başladı. Demokrasi, ifade özgürlüğü, düşünce hürriyeti çağdaşlık olduğu söylense de uygulama kişilere göre değişiyor. Sen ondansın, sen bundansın, bana karşı isen suçlusun anlayışı ne yazık ki almış başını gidiyor.

Vatandaş kendi derdiyle uğraşırken politikanın sadece kendisine verilen patates, soğan vs. yardımlar olduğunu düşünmesi normal değil mi sizce? Sandıklara halkın iradesi mi yansıyor acaba? işsiz, çocuğuna haçlık veremeyen, evine bir lokma ekmek götüremeyen anne, babadan kimin haberi var sorarım size...

Dünyayı sarsan WikiLeaks belgeleri hiç etkilemedi bile!!!

18.Milli Eğitim şurasında “Andımız” ve İstiklal Marşı’nın okunması zorunlu olmaktan çıkarılmasında ki amacı soranımız var mı?

Kıbrıs’ta neler oluyor, Ülkemizde demokratikleşme adı altında yapılan pazarlıklar, Türk Hava Sahamızın daraltılması, Sağlık ve eğitimde olan sorunlar, Tarım, Hayvancılık, Sanayi, Ekonomi vs.vs. sorunlar sanırım hiç biri bizi ilgilendirmiyor ne dersiniz?

TOPLUM OLARAK NEREYE GİDİYORUZ? Diye soranımız varmı???



07.12.2010

Nermin AYDINLI