15 Eylül 2010 Çarşamba

REFERANDUMUN GALİBİ

Aylardır ülkeyi meşgul eden Anayasa paketi sonunda oylandı. Bir taraf evet derken bir taraf hayır oyu kullandı. Kimisi bilerek, kimisi bilmeden, kimileri de benim partim diyerek gelecek ile ilgili karar verdi. Peki! bu referandumun sonucu bizlere ne getirir veya neler götürür hiç düşündük mü? 13 Eylül itibarıyla yeni anayasa paketinin hazırlanacağı konuşulurken başkanlık sistemi de gündeme getirilmeye başlandı. Nedir bu başkanlık sistemi? Ülkemiz buna hazır mı? Olmazsa olmazlardan mı bu sistem? Kim neyi ne kadar biliyor. Çok üzgünüm ama hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. Birileri bizlerin önüne koyuyor ve peşinden sürükleniyoruz. Dedik ya ne getirir, ne götürür zaman içinde görülecektir. Birçoğunun söylediği gibi ‘ülkemiz için ne hayırlı ise o olsun’ derken geç kalmış olmayalım! Ülkemiz de bir ayrışmaya gidildiğini ve bir takım hesapların yapıldığını da görmezden gelmememiz gerekir. Darbelere son verilecek derken bu yapılanın sivil darbe ve Atatürk ilke ve devrimlerinin tırpanlamaya başlanılması demokratikleşme amacı altında yapıldığını da görmemek mümkün değil.
Referandum sürecinde insanların büyük bir çoğunluğunun neden oylama yapıldığını bilmediğini alan çalışmalarında birebir gördüm. Çoğu yerlerin özellikle yoksul kesimin muhtaçlık duygusu içinde olduklarından gelen yardımların büyük etkisinin olduğunu görmemek mümkün değil. Çoğu konuşmalar içimizi buran cinstendi. Anayasa paketi hakkında ne düşünüyorsun, neye oy vereceğinizi biliyor musunuz? dendiğinde;”ben bilmem, ben açım, işsizim, gelen yardımlarla geçiniyorum, bize de AKP veriyor, başkası gelse bunları kesecekmiş” şeklinde verilen cevap vatandaşın ne kadar çaresiz olduğunu gösteriyor. Kusura bakmayın ama sanki kendi ceplerinden verilircesine devletin her türlü olanaklarını kullanması ne kadar doğru ve adaletli sizce? Elbette yoksulumuza ve düşkünümüze yardım edilmeli ama onu hazırcılığa, acizliğe iterek değil, insanlık onuruna yakışacak ve kendisinin de bir birey olduğunu hissettirecek olan iş imkanı sağlanarak yapılması en güzeli değil mi?
Ayrıca bazı şeyleri şaşkınlıkla izledim. Bir annenin ATATÜRK’ÜN büstünü gösteren çocuğuna “bilmene gerek yok o bir put” demesi kadar vahim ne olabilir ki! Yazık çok yazık nedir bu Atatürk düşmanlığı? Nedir bu cumhuriyetle hesaplaşma? Korkunç hem de çok korkunç!!! Bütün bu yaşananlar neyin belirtisi? Endişe duymamak, bize bir şey olmaz demek ise rehavet içinde olmak değilmidir? İmralı’da yatan caninin “demokratik özerklik istiyorum” demesi her şeyi göstermiyor mu? Kısaca taşlar bir bir yerine oturtturuluyor. Bilerek yoksun ve yoksul bırakılan vatandaş ise nelere alet olduğundan haberi yok. Ama haksızlıkçık ta etmeyelim bilenlere değil mi?
Kısaca bu referandumun tek galibi YOKSULLUK olmuştur. Hiç kimse zafer çığlığı atmasın.
14.09.2010
Nermin AYDINLI

6 Eylül 2010 Pazartesi

KORKU VE ENDİŞE

Günümüzde siyaset öyle bir hal aldı ki ağızdan çıkan sözlerle korku toplumunun yaratıldığını görmemek mümkün değil. Toplum tehdit edilircesine söylenen sözlerle yıldırılıyor ve korku ortamı yaratılıyor. Böylesine korku saçılan bir ülke de demokrasinin olduğu söylenebilir mi? Her insanın vatanının bölünmez bütünlüğüne zarar vermeyecek şekilde özgürce düşüncesini ifade edemeyecekse o zaman konuşan değil, susan bir Türkiye istenildiği sanırım hiçbirimizin gözünden kaçmıyordur. Daha doğrusu Millet (ulus) kavramlarının yok edilerek ümmetçi bir toplumun yaratılmaya çalışılması aşikar değil de nedir? Demokratik bir ülkede tehdit ve bilgi kirliliği insanları korkuya ve yanlış yönlendirilmesine neden olduğu gibi o ülkede bireysel haklardan ve demokrasiden söz edilemez. Görmedim, duymadım diyen vatandaşın acaba çoğulculuk ve çok seslilik anlayışıyla hareket etmemesi onun kişilik haklarının elden alınması demek değilmidir ? Böylesi bir ortamda demokrasiden söz edilebilir mi? Bir ülkede korku varsa, yoksulluk varsa, kişi hakları gasp ediliyorsa o ülke de eksen kayması başlamış demektir. Korku ve endişe totaliter rejimlerde olur. Totaliter rejimde ifade ve düşünceni yansıtamazsın. Karşıt görüşlüler sindirilir, baskı uygulanır, sorgusuz sualsiz cezaevlerine atılır, işkencelere maruz kalır hatta öldürülür. Demokrasi kavramı ise yok edilir.
Günümüz de yanlış uygulamalar ve bir dizi isimlendirilen operasyonlarla ne ile suçlandırıldıkları bile bilinmeden cezaevlerinde tutulanlar neyin başlangıcıdır? Tarafsız olması gereken medyanın yanlı davranması veya davranmaya sevk edilmesi doğrumudur? “Ben seçildim ve benim her şeyi yapmaya hakkım vardır” anlayışı içinde olmak diğer bireylerin haklarının ihlali ve baskı değilmidir?
Bu ülkede yaşayan her vatandaşın görüşlerini, düşüncelerini ve ülke sorunlarını dile getirmeye hakkı vardır. Düşünemeyen, konuşamayan, bireysel haklarını kullanamayan bir toplum geriler, çağ dışı yaşantıya sürüklenir. Hangimiz isteriz baskı ve zulüm görmeyi. Bizler emperyalist güçlere karşı bağımsızlığımızı ilan etmiş, kahraman bir toplumun çocuklarıyız. Bizlere armağan edilen bu güzelim cennet ülkemizin karanlığa gömülmesine, vatan toprağımızın parçalanmasına asla izin vermeyiz ve vermemeliyiz. İktidar hırsı içinde olanları en kısa zamanda ülkenin en büyük sorunu olan yoksulluk, işsizlik ve diğer sorunlarını çözmeye davet etmeyi duyarlı ve ülkesini canı pahasına seven, hukuk devletine inanan bir yurttaş olarak hakkım olduğunu düşünüyorum. YA SİZ??????


“Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilin de iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.


Ey Türk İstikbalinin Evladı!
İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”Mustafa Kemal ATATÜRK


Nermin AYDINLI