16 Ağustos 2008 Cumartesi

ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR

Anadolu da kadın olmak zordur hem de çok zordur.Şehirli hanımlar gibi değildir yaşantıları.Onlar 3 oda,bir salon,sıcak sulu banyo ve mutfakları yoktur.Çocuklarının çalışma odası, misafirlerini ağırlayacakları misafir odası yoktur.Komşularıyla saat.10.00’lar da ve ikindi saatlerinde çay ve kahve keyfi yaparken dedikodu yapacakları zamanları yoktur.Kocalarına kaprisleri hele hiç yoktur.ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…
Acaba kendimize sorduk mu Anadolu da kadın olmak nasıl bir olgu diye?Kendimizi onların yerine koyarak empati kurduk mu?
İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası kadının yerini hangimiz düşündük?Biz normal yaşantı içinde olanlar,’kadın kadındır,erkek erkektir’ teziyle büyütüldük ve bunu böyle kabul ettik.Kadının rolü belirlenmiş, bunun dışına çıkmak ise yanlış ve günah olarak nitelendirilmiştir.Kadın İslamiyet de her ne kadar kutsal olarak nitelendirilmişse de hane içine ve ailesine mahkum edilmiştir.Zaten cennette Havanın Ademi kandırıp yasak elmayı yedirmesiyle erkekleri kandırmış olarak nitelendirilmiş, erkekler masum rolüne bürünmüş ve kadınların günahkar oldukları bu güne ulaşmıştır.Havvalar yani kadınlar günlük hayatlarının ezilmişliği içinde erkek egemenliğinde oluşan kültürlerine itiraz edememiş ve kendilerine biçilen rolleri oynamak zorunda kalmışlardır.
Evet ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR….
Sabah güneşle birlikte uyanan kadın hava kararıncaya kadar tarla, bahçe işi,çocuklar, çamaşır, yemek,bulaşık,Soba, hayvan bakımı, tezek,süt,yoğurt vs.vs. işleri yorulmak bilmeden yapar.Bütün bunların yanı sıra şikayet etmeye hiç hakkı yoktur.Çünkü;o kadındır,bunlar onun görevidir…ayrıca kadınlık görevini unutmamalıdır.Yoksa!eşine karşı geldiğinde gideceği yer doğru cehennemdir.
Evet ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…
Kadın nerde çalışırsa çalışsın emeğinin karşılığı yoktur.Bedava beden işçisidir.Dışarıda çalışandan çok yorulur ve yaptığı iş göze görünmez.Eşi tarafından bir de” akşama kadar evdesin ne yapıyorsun,kaşık düşmanısın” diye söylemesi hem o kadını yok saymakta, hem de kadını bir insan olarak görmemektedir. Yani!kadın bedava köledir…Peki bu durumda insan hakkından söz edebilir miyiz?
Ve birde erkek çocuğu doğuramayan kadınların lanetlenmişliği, kendilerini eksik hissetmeleri nedeniyle eşlerine erkek evlat verebileceklerine inandıkları kuma almalarına izin vermelerine ne dersiniz?...
Evet ANADOLUDA VE EVDE KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…
PEKİ ERKEKLER NE YAPAR?
Anadolu’da erkekler canları isterse çalışır,çalışmadıklarında kahvehanede oyunun her çeşidini oynar, sigara içer, dedikodu, çapkınlık yapar,çocukları ve kadınları azarlar,yemek beğenmezler,kahve içer ve sonra çok yorgun bir vaziyette yatarlar…

Anadolu’nun kıraç topraklarında,yazın kavuran sıcağında,kışın çetin soğuğunda yaşamak zorunda olan ve sessiz bir çığlıkla kaderimiz deyip boyun eğen çaresiz kadınlarımız,okumak istermiydiniz diye sorduğunuzda;mutsuz bakışlarıyla ” tabi isterdik, şehirde yaşardık, öğretmen, doktor,hemşire olurduk” diyen bu sözlere ne dersiniz?
Evet ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…
Merkezden göründüğü gibi değildir Anadolu’da kadın olmak.Seçimden seçime gelip vaatlerde bulunup,’sizler bizim baş tacımızsınız’ demekle bu iş çözülmez…Sosyetenin ve belirli kesim kadınlarının gösteriş olsun diye medyada bir iki faaliyetiyle Anadolu kadınıyla resimlenmesi bu işi çözmez…
Bu çaresizliği,umuda dönüştürecek bir şeyler olmalı.Gelen hükümetler kadın çalışmalarıyla ilgili atılımlar yapmalı ve kızların eğitimleri ile ilgili projeler hazırlayıp, proğramlarında belirtmelidir.Şehirlerde karar alma mekanizmalarında yer alan kadınlar Anadolu kadınına da umut ışığı olacaktır.
Zordur ANADOLUDA KADIN OLMAK.yüreğinizin yanıklığı hep yüzünüzdedir.Dört mevsim nasırlı elleriniz ve yaşlı gözlerinizle hayata tutunursunuz.Çığlığınızı kimseye duyuramazsınız.Bu sizin kaderiniz değil,size biçilen bir giysidir.Onu giymek zorunda bırakılmışlığınız sizin suçunuz değildir.Ankara’nın sizi görmek istemeyişidir.
Evet ÇANKIRIMDA Anadolu ve Çankırı’mın kadını da Anadolu kadınıdır. Ben de bir Çankırılı kadın olarak onların adına ve bütün kadınlar adına çözüm istiyorum ve siyasi partileri göreve çağırıyorum…

Nermin AYDINLI

14 Ağustos 2008 Perşembe

KADININ TOPLUMDAKİ YERİ

KADIN tarihin her evresinde Kadın olarak tanımlanmış,Kadın anadır.Kadın aileyi oluşturur.Kadınlara hep bir takım özellikler verilerek görevler biçilmiştir.Bu görevler aile tarafından benimsetilmiş.(Kız çocukları hep bebeklerle,erkek çocukları araba,silah vs. oyunlar oynar)veya “her hangi bir şeyde sen kızsın otur,o erkektir yapar” gibi sözlerle kız çocukları geri plana itilmiştir.Kadın kırılgan ve narin olma sebebiyle muhtaç durumdadır.Aileye bağımlıdır.Babalarının veya ağabeylerinin sözünden çıkmazlar.Evlendiğinde ise rol eşine verilmiştir.Söz sahibi olamayan kadın kendini ifade edemez ve kendine güvenemediği içinde pasifleşir.Evde kadın,tarlada kadın,iş alanında kadın,sosyal hayatta kadın.Yani yaşamın temelini oluşturan kadın her yerde.Kadın sevilir,kadın şiddete uğrar,terör cinayetlerine kurban gider.Kadın bedel öder,kadın berdel olur.Peki! KADIN sizce nedir?Yoksa,Duygu ASENA’nın kitabına konu olan Kadının adı mı yok!...
Kadın tarihler boyu var olma savaşı vermiş ve haklarını almaya çalışmıştır..Birleşmiş Milletlerin araştırmalarına göre; üretimin % 66’sı kadınların gerçekleştirdiğini, buna karşılık gelirden %10 pay aldığını ve kadınların mal varlığının ise sadece % 1’ine sahip olduğu tespit edildiği belirtilmiştir.Ayrıca; Uluslararası Af Örgütü’nün 2004’te hazırladığı rapora göre kadınların erkeklere göre %20,% 50 daha az maaş alıyormuş.
Ülkemizde kadınlar Ulu Önder ATATÜRK’ün öncülüğünde aydınlanma hareketiyle diğer dünya ülke kadınlarından çok önce haklarına kavuşmuş ve yaşamın her alanında etkin olmaya başlamıştır.Bu aydınlanma hareketiyle başlayan Kadın hakları bu gün ne durumdadır? Baktığımızda kadını her alanda görürüz ama karar mekanizmalarında yeterli sayıdamıdır? Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre Türkiye’de çalışabilir durumdaki kadınların %25’inin işgücüne katıldığı belirtilmiş ve istihdam edilen toplam 5712 kadının % 71.4’ünün kayıt dışı olarak faaliyet gösterdiği belirtilmiştir.Birleşmiş Milletlerin kalkınma raporunda Türkiye de okuma yazma bilmeyen kadın nüfusunun ise 5.5.milyon civarında olduğu belirtilmiştir.Türk kadınının okuma yazma oranının artmasıyla bilinçlenerek kültür seviyesi yükselir.Kadın bu aşamadan sonra ülkenin gelişmesinde büyük rol oynar.Bir toplumu ayakta tutan ve yaşamın en önemli vazgeçilmez unsuru olan kadın bilimden siyasete,eğimden sanat ve ticarete kadar var olabilmelidir. Kadınlar üretici ve yaratıcı çalışmalarla ev dışında da kendini göstermiştir.Ülkemizde kadın hakları alanında ulaştığı seviye yüksek olsa da Kadınlar siyaset ve karar alma mekanizmaların da istenilen düzeyde değildir.Ülkemizde siyasette kadın oranına baktığımızda çok düşük seviyelerde hatta Hindistan, Nijerya, Ürdün gibi ülkelerinden bile altında olduğunu görürüz. Ülkemizde %4.4.tür.Oysa bu oran İsveç’te %52,İspanya’ da %50,Finlandiya’da %47,Almanya!da %46,Norveç’te% 44.Bu tablo ülkelerinde ,kadının karar verici mekanizmalarda çok olduğunu gösteriyor.Kadının siyasete katılımı kotalarla, belirlense de kültürel,ekonomik ve sosyal koşullar kadının siyaset yapmasını engellemektedir.Oysa oransal olarak bizim ülkemizde %4.4 tür.Partilerin kadın kotaları;CHP % 25,DYP %10,ANAP % 33,SHP &33 olsa da bu kağıt üzerinde kalmaktadır.Kadın adaylar seçilmeyecek sıra ve yerlerden aday gösterilmektedir.Kadının siyasetteki yerini ve etkinliğini azaltmaktadır. Her ne kadar Başbakan Tayyip ERDOĞAN örgüt seçimlerinde yönetimlerin %30’nun kadınlardan oluşmasına özen gösterse de AKP’nin tüzüğünde bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır.Siyasi partiler kadın kotasını uyguladıklarını söyleseler de kadınlar listelerin seçilemeyecek yerlerinde yer alıyor. Ya da kendini kanıtlayan her bayanın aramızda yeri vardır” gibi geçerliliği olmayan sözle kadınları birbirleriyle karşı karşıya getirmektedir. Erkeklerin siyasetteki hakimiyeti nedeniyle kadınlar siyasette zorlanıyor ve erkek kurallarına göre siyaset yapmak zorunda kalıyor.Evet yeryüzünde erkek ve kadın ayrı yaratılmış olsalar da her iki cinsin birbirine destek olduğu sürece yaşam devam eder.Erkek erkektir,kadın kadındır denilse de kadın bir toplumun vazgeçilmezidir.Kadın sadece cinsel obje ve evin iş yapanı olarak görülmemelidir.Yaşamın her alanında etkin olabilmesi için var olan eksiklikler yasalar çerçevesinde çözümlenmeli ve hukuki düzenlemeler bir an evvel yapılmalıdır.Ülkemizde cinsiyet ayrımcılığın sona ermesi ve kadının toplumdaki statüsünün gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşması için sadece yasal düzenlemeler yeterli olmayacağından toplumsal bilincin oluşturulması gerekir.Bu da kız çocuklarının eğitilmesine yönelik kampanyalarla ve sivil toplumun yürüttüğü toplumu bilinçlendirme çalışmalarıyla orta ve uzun vadede gerçekleştirilerek topluma benimsetilebilir.Ayrıca,siyasette kadın sayısının artması,kadınların kendi yaşamlarını ilgilendiren politikalar üzerinde söz sahibi olabilmeleri için öncelikle seçim ve siyasi partiler kanununda yasal düzenlemeler yapılarak kota sistemi hayata geçirilmelidir. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi ancak “kadın,erkek” eşitliğiyle ölçülür.Bu nedenle; Kadın, kamu alanında, parlamentoda, yerel yönetimlerde ve siyasi partilerin her bir biriminde etkin hale getirilmelidir.

Nermin AYDINLI

8 Ağustos 2008 Cuma

ANKARA ÇANKIRIYI NE ZAMAN GÖRECEK


Uzak çağın yakın kenti.Kendi kaderine bırakılmış,makus talihini yenmeye çalışan Çankırım.Halkının uysallığı,devletine bağlılığı,kader deyip acıya boyun eğişinden yararlanılan Çankırı'm.Gelenek ve kültürüne bağlı olduğu için kendini ifade de ve tanıtmada zorluk çeken Çankırım.Tarih öncesi ile gündeme geldin ama ANKARA seni ne zaman görecek….
Çankırı belirli dönemlerde gündeme gelmiş kendisi ve halkı hakkında yorumlar yapılmıştır.Peki! Çankırı yeteri kadar tanınıyor mu ve Çankırı Ankara’nın bir ilçesi olarak bilinmesindeki suçlu kimdir? Tanınması için ne yapılmalıdır? Kimlere iş düşüyor?Çankırı’nın ülke ekonomisindeki yeri nedir? Tarımı, sanayisi yeterlimidir?Yeterli yatırım yapılıyor mu?Eğitim ne durumdadır?Küreselleşmenin getirdiği değişimler Çankırı’nın ekolojik yapısını ne şekilde tahrip etmiştir?Siyasilerin Çankırı’ya bakış açısı nasıldır?Turizmin önemi nedir?Globalleşme Çankırı halkını ne şekilde etkilemiştir.Ayrıca Çankırı medyada ne şekilde yer almıştır? vs. vs. şeklinde soruları çoğaltabiliriz.
Çankırı ile ilgili Nihat GENÇ'in “Burası Orta Anadolu, şehrin tüm ekonomik ölçekleri Güneydoğu’nun en yoksul şehrinden bile aşağıda”, “Gençlerin hepsi, istisnasız, liseyi bitirir bitirmez şehirden kaçmayı düşünüyorlar, çünkü birbirlerinin karakaşlı, ablak, temiz yüzlerini sevmiyorlar.” Çankırı “şehir” olmaktan korkuyor.Dar yer ideolojisi… Bu dar yerde tüm milletvekilleri neredeyse dışarıdan gelip listelere girdiler, bu milletvekillerinin fıkraları artık Çankırı kültürü olmuş. Burası Çankırı, 1920’nin Ankara’sı, vatansever, dindar, insanlar, yaren kültüründen kalma kuru bir nezaketleri var, geleneklerine bağlı. Tüm bu saydığımız değerleri onbeş kelimelik bir dil içinde ifade ediyorlar. Yani, devlet, vatan, Allah, bayrak, bölücü, vatan haini…Bu onbeş kelime aynı zamanda zihinsel şifreleri. Bu şifreleri Ankara’da ki siyasiler çok profesyonelce kullanıyor .Ve gerçekte, bu ülkenin temel siyasi meselesi, hırsızlık, rüşvet, tetikçilik, mafya, asla değil. Mesele bir atom bombasına dönüşmüş bu kelimelerle konuşup konuşmama meselesi. İki şehrin hikâyesi Ankara-Çankırı, kaderi aynı: Ankara’da biraz fazla yol-bina yapılmış hepsi bu. Çankırı Ankara’nın soyulmuş şekli. (Zaten Ankara’ya en çok göçü Çankırılılar veriyor.) Ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “zihinsel gücü”: Çankırı! Çankırı, meclisin ruh ve şekil bulduğu, şehrin adı”!... demiş.Bence iyi bir tespit yapmış ve bizi bizden iyi tarif etmiş.Belki içimizde tepki gösterenler olabilir.Lütfen özeleştirimizi sağ duyuyla yapalım ve gerçekleri görelim.Suç Kimin?Yorum yapanın mı yoksa bizim mi?her ikimizin de değil.Çankırı insanı hakikaten temiz yüzlü ve insanlıklıdır.Ağlayanla ağlar,gülenle güler ve dost dediği kişileri ölünceye kadar dost bilir.Dostunu satmaz ve sadakatlidir.İhanet etmeyeceğini bildiği için bu yüzden Ankara Çankırı’yı görmez.Evet Ankara’ya en çok göçü Çankırı vermiştir. Çok doğru.Bu kadar nüfusa göre bile Çankırılı sesini duyuramamış ve her zaman oy potansiyeli görülmüştür.Çoğunluğuna rağmen değişmeyen siyasi görüşü nedeniyle hep azınlık kalmıştır.İthal siyasilere oy vermiş ve hiç bir zaman siyasilerden hesap sormamıştır.İşte bu yüzden ANKARA Çankırı’yı görmez veya görmemezlikten gelir.Bizler elbette yok sayılırız.Çünkü gücümüzün farkında değiliz.Bizler tarihin her evresinde var olmuşuz ama farkındalığımızı yaratamadığımızdan hala var olma savaşı veriyoruz.


Bizler varlığımızı gösteremeyip haklarımıza sahip çıkmadıkça,
Kendimizi geliştirmeyip bilinçlenmedikçe,
Eğitim ve öğretime önem vermeyip körü körüne bir şeylere bağlandıkça,
Çocuklarımıza kültürel değerlerimizi aşılamayıp asimile oldukça,
Değerlerimize sahip çıkmadıkça,
Çağdaş medeniyetler seviyesine şekilde değil akılda ulaşmadıkça,
Örgütlü toplum güçlü toplumdur felsefesiyle yaklaşamayıp birlik olamadıkça tabi ki ANKARA BİZİ GÖRMEZ!....
Nermin AYDINLI